Tarihte İlk Yalan Haber ve Sosyal Medyanın Silaha Dönüşmesi

Tarihte yalan haberin ayak izlerini geriye doğru izlediğimizde ilk yalan haberin 1835 yılında New York Sun gazetesi tarafından satışları artırmak amacıyla yayınlandığı görebiliyoruz. (The Great Moon Hoax) Ünlü İngiliz astronom John Herschel’in Güney Afrika’da teleskop ile yaptığı gözlemlerde Ay’da yaşam olduğuna dair oldukça güçlü kanıtlar elde edildiği 6 gün süren bir yazı dizisi halinde yayınlanmıştı. Gözlemlerde keçi suratlı canlılar, ilginç tapınaklar ve dev yarasa adamlar görüldüğü haberleştirilmişti. Halk büyük sansasyona neden olan bu haberi merakla 6 gün boyunca takip etti. Gazetenin tirajı 8.000’den 19.000’e kadar yükselmişti, insanlar bu fantastik Ay macerasını büyük bir merakla takip ediyordu. Fakat yazı dizisinin arkasındaki gerçek çok başkaydı.

John Herschel gerçekten gözlemlerine devam ediyordu fakat gözlem raporlarına fantastik yaşam bulgularını ekleyen kişi gazetenin editörü Richard Adams Locke’tan başkası değildi. Locke tüm haberleşmenin sadece mektup ile yapıldığını biliyor ve yalanının ortaya çıkmasının aylar süreceğini tahmin ediyordu, bu süre zarfında da insanları kandırarak gazete tirajlarını katlamakta bir yanlış görmedi. Yalan haber ekonomik bir kazanç için kullanılarak medya tarihine girdi, sonrasında ise diplomasinin ve küresel mücadelenin en etkin silahlarından biri haline geldi.

Soğuk Savaş döneminde ülkelerin ürettiği silahların caydırıcılık gücü kullanıldığında tek seferde imha edebileceği insan sayısıyla ölçülüyordu. ABD, tek seferde en fazla insan katletme gibi kanlı bir rekoru teorik fizikçi Robert Oppenheimer’ın ürettiği atom bombası ile elinde bulunduruyordu. Aynı kitlesel imha gücüne Sovyetler de sahip olana dek neredeyse bütün Amerikan diplomasisi atom bombasının yaratacağı kitlesel imha gücüne dayalıydı, soft power daha o günlerde icat edilmemişti.

Günümüzde yalan haber içeriği füze, sosyal medya ise fırlatma rampası olarak kullanılıyor.

ABD’nin elindeki kitlesel imha gücü Sovyetlerin de eline geçtikten sonra atom bombası küresel diplomaside belirleyici etken olmaktan çıktı. Artık hem nükleer güce hem de atom bombasının yıkıcı gücüne Ruslar da sahipti. İronik bir şekilde atom bombası artık barışın garantörü konumundaydı, zira yarattığı dehşet dengesi Amerikalı siyasetçilerin pervasız taleplerini disipline etmeye yetmişti. Yıllar yılları kovaladı, insanlık evrensel insani değerler üzerine uzlaşamayacağına üzerinde uzlaşarak “dehşet dengesinin” uluslararası arenada belirleyici yöntem olması gerektiğine şifahen karar kıldı. O gün bugündür güçler dengesini kendi tarafına kaydırmak isteyen süper güçler kendilerini kitlesel etkiye sahip silahlar, teknolojiler ve araçlar geliştirmeye adadı.

Dört veya beş yıl öncesine kadar dehşet dengesi yine ABD lehine kaymıştı ve İnternet, sosyal medya ve dijital medya üçlüsünü ünlü tiyatrocu ve televizyon eleştirmeni Martin Esslin’in ifadesindeki gibi “çalı süpürgesi” olarak kullanıyordu. Cadının her kötülüğü işlemek için üzerine binip gittiği çalı süpürgesi, ABD için internet, sosyal medya ve dijital medya konumundaydı. Zira gitmek istediği her yeri önce yalan haber, dezenformasyon, itibarsızlaştırma yöntemleriyle dengesizleştiren ABD nice ülkede tek kurşun dahi atmadan karmaşa yaratabilmiş ve kendi güdümünde rejimler inşa edebilmişti. O dönemler fake news gibi bir kavram yoktu, zira ihtiyaç da yoktu. Kavramın gündeme gelmesinin miladı Rusların da küresel manipülasyon yöntemlerinde en az ABD kadar mahir hale gelmesi ve bunun da ötesinde bu yöntemleri oldukça etkin bir şekilde Almanya, Fransa, Hollanda, İngiltere’nın Brexit ve ABD’nin başkanlık seçimlerinde kullanmasıdır diyebiliriz.

You Are Fake News

2016 yılında Donald Trump gibi bir figürü dünya siyaset tarihine başkan olarak “armağan” eden seçimlere Rusya’nın etkin bir şekilde müdahale ettiği dedikodusu hala küllenmiş değil. Başkan seçilmesinin ardından medya ile açık bir şekilde ağız dalaşına giren Trump’ın defaatle CNN muhabirine yönelttiği “You are fake news” suçlaması bu kavramın Trump ile markalanmasına neden oldu. Trump’ın başkan seçilmesinin ardından ABD medyasında yaşanan bölünme topluma da aynı oranda yansıdı ve yalan haberlerin yeşermesi için uygun iklimi yaratılmış oldu.

Belgesel Tavsiye: The Great Hack – Belgesel ABD Başkanlık Seçimi ve İngiltere’nin AB’den ayrılma referandumunda

Aslında ABD’nin yalan haberle imtihanı Mayıs 2016’da gün yüzüne çıkmıştı. Rusların yönettiği iki karşıt görüşlü hesap kendi takipçilerini Austin bölgesinde aynı tarihte eyleme davet ediyordu. “Amerika’nın Birleşmiş Müslümanları” ve “Teksas’ın İslamizasyonuna Son” adlı Facebook hesapları 21 Mayıs’ta takipçilerini İslam Kültür Merkezi’nin önünde buluşmaya çağırdı. Ve karşıt görüşlü kitleler beklenildiği üzere kavgaya tutuştu. Araştırmaların ardından her iki hesabın aynı Rus kullanıcı tarafından yönetildiğini ortaya çıktı, Rusya yeni kitle imha silahını nasıl kullanacağını artık öğrenmişti.

Bu olay zamanın dar, bilgi akışının kısıtlı olduğu durumlarda yalan haberin ne kadar etkili ve tehlikeli olabileceğini göstermesi açısından oldukça önemlidir. Zira kitle halinde öfke seline kapılmış kalabalıklar mantıklı düşünme yetilerini kaybetmektedir. İnsanın bu zaafı provakatörler tarafından çok iyi bilinmektedir zira Gustave Le Bon ve Sigmun Freud başta olmak üzere kitle psikolojisini analiz eden bilim adamları insanın bu zaafını açıkça ortaya koymuştur.

Gustave Le Bon, Kitleler Psikolojisi kitabında kitleyi tahlil ederken “kitle kelimesi rastgele bir bireyler topluluğunu ifade eder. Bu toplulukta bilinçli kişilik ortadan silinir. Bütün bu birleşmiş fertlerin düşünce ve duyguları tek tarafa yönelir. Şüphesiz geçici fakat pek açık özellikler gösteren bir kolektif bilinç oluşur. Kitle bir tek varlık haline gelir ve “Kitlelerdeki zihniyetin tekleşmesi kanunu” na uyar” demektedir. Sigmun Freud ise; “kitle bireyinin ana özellikleri şunlardır; bilinçli kişiliğin kaybolarak bilinçsiz kişiliğin egemenliği ele geçirişi, duygu ve düşüncelerin telkin ve bulaşım sonucu aynı yöne yönelişi, telkinle alınan direktifleri vakit geçirmeden gerçekleştirme eğilimi, yani bireyin artık kendisi olmaktan çıkıp istem gücünden yoksun bir otomat durumuna girişi” diyerek kitle davranışının röntgenini çekmiştir. Bu iki bilgiden hareket eden bir manipülatörün tek yapması gereken bir karmaşa çıkartarak insanları galeyana getirmek ve kitle haline dönüşen kalabalıkların duygularına hitap ederek istenilen amaca sevk etmek. Bu kadar basit gibi görünen bu formülün ne kadar iyi işlediğini coğrafyamızın ve ülkemizin son 10 yıllık tarihine bakarak rahatlıkla görebilirsiniz.

Yalan Haber Gerçeklerden 6 Kat Daha Hızlı Yayılıyor

Sadece manipülatörler mi, tabi ki hayır… Sıradan insanlar da kendi dünya görüşlerine uygun olması kaydıyla haberin doğruluğunu önemsemeden yayılmasına yardım ediyor. Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) tarafından yapılan ve Science dergisinde yayınlanan bir araştırma bu içler acısı durumu bütün bir çıplaklığıyla ortaya koyuyor. Veri bilimci Soroush Vosoughi ve ekibi yalan haberin yayılım hızını araştırmak üzere PolitiFact, Snopes, ve FactCheck.org gibi doğrulama sitelerinin verilerinden faydalanarak 126 bin haberin paylaşım sayılarını Twitter’dan doğrulayarak karşılaştırdı. Bu haberler 3 milyon kişi tarafında 4.5 milyon kez paylaşılmıştı fakat gerçek haberler 10 kişi tarafından paylaşılırken yalan haberler 10 binlerce kişi tarafından paylaşılıyordu. İnsanlar sansasyonel bilgiyi paylaşmaya bayılıyordu ki belki de yalan haberin bu kadar büyük bir problem olmasının arkasında sıradan insanın paylaşım şehveti yatıyor.

Araştırmanın en çarpıcı sonucu ise; yalan haberin, gerçek bir haberden 6 kat daha hızlı yayılmasıydı. Bu bilgiden sonra yukarıda bahsettiğimiz kitle oluşturmanın ne kadar kolay olduğu bir kez daha tescillenmiş oluyor.

Trump Öldü mü Ölmedi mi?

Uzağa gitmeyelim, geçtiğimiz aylarda tüm dünyayı kasıp kavuran “Trump öldü” haberi oldukça garip bir kaos yaşanmasına neden oldu. Bilgi kirliliği en büyük problemdi. Ne ironiktir ki Ay’da yaşam bulundu haberi ile gazete tirajlarını 6-7 kat artıran Sun editörü Richard Adams Locke bilginin yayılımının oldukça yavaş olmasına güveniyordu. Sadece mektup ile haberleşilebildiğinden herhangi bir yalanın doğrulanması aylar sürebiliyordu. Bunun tam aksine günümüzde saniyeler mesabesinde bir haberleşme süresine sahibiz fakat bir haberi doğrulamamız günler sürebiliyor. Zira önceleri haberleşmedeki yavaşlık doğrulamayı güçleştirirken şimdilerde haberleşmedeki hız ve saniyeler içerisinde üretilebilen yalan bilgiler nedeniyle doğruya ulaşmak imkânsız hale gelebiliyor. Trump’ın ölümüne dair haberde de tam olarak bunu yaşadık.

Sosyal medya üzerinden servis edilen Donald Trump’ın yerde yattığı bir görüntü, Trump kalp krizi geçirdi ve öldü haberlerinin yayılmasına neden oldu. Tam da bu bilgiyi doğrular şekilde Başkan Yardımcısı Mike Pence ani bir şekilde programını iptal ederek Beyaz Saray’a doğru yola çıktı. AB içerisinde bir güvenlik toplantısını gerçekleştirilmesi ve Putin’in programını iptal ederek Savunma Bakanı Sergey Şoygu’yu acil koduyla toplantıya çağırması dedikodunun yayılmasını hızlandırdı. Tüm dünya merakla Trump’ın ölüp ölmediğini öğrenmeye çalışıyordu.

Bir süre sonra gerçekler gün yüzüne çıkmaya başladı, Trump ölmemişti, Pence de iyiydi, AB’de ise rutin bir güvenlik toplantısı vardı, Putin ise Rusya sularında gerçekleşen ve 14 denizcinin hayatına mal olan bir denizaltı kazası nedeniyle Şoygu’yu toplantıya çağırmıştı. Fakat gerçekler aydınlanana kadar yalan haber oldukça hızlı bir şekilde yoluna devam etmişti.

Özellikle toplumsal hareketliliğin arttığı dönemlerde yalan haberlerde de bir patlama yaşanıyor. Buradan dahi yalan haberin kitlesel bir silah olarak kullanıldığını anlayabiliyoruz fakat insanlar genellikle bu tip hassasiyetleri komplo teorisyenliği olarak yorumlama kolaycılığına kaçıyor. Zira yalan haberciliğin organize ve hedefli bir eylem olduğunu kabul ettikten sonra bu eylemin arka planını araştırmak gibi bir zahmete katlanmak gerekecek. Aslında durumumuz Kevin Spacey’in başrolünde oynadığı dünya sinema tarihinin en önemli filmleri arasında gösterilen Olağan Şüpheliler filmindeki bir replikte olduğu gibi: “Şeytanın en büyük hilesi, dünyayı aslında var olmadığına inandırmakmış.” Yeni çağın dijital araçları iyilik hedeflendiğinde büyük potansiyellere sahip olduğu gibi kötü amaçlı insanların eline geçtiğinde de oldukça büyük bir tehlike potansiyeli barındırmaktadır, bize düşen her an algılarımızı açık tutmak ve bize sunulan her bilgiyi sorgulamak olsa gerek.

Kitap Önerisi: Sosyal Mühendislik – İnsan Kandırma Sanatı Yazar: Christopher Hadnagy

Yalan Haber Türleri

Yalan haber konusunda dikkatler keskinleştikten sonra bu yöntemin tek türde icra edilmediği anlaşıldı. Yalan haberin türlerine kısaca göz atalım:

  • Parodi haber şeklinde algı yönetimi yapılan haberler
  • İstatistikleri yanlı okuyarak yapılan ekonomi temelli haberler
  • Gerçeği çarpıtarak yapılan haberler
  • Muğlak ifadeler ve sorularla şüphe yaratan haberler
  • Bir kurum gibi görünerek fake hesaplarla yayılan haberler
  • Manipüle edilip bir gerçeğe bin yalan iliştirilen haberler
  • İnsanların unutkanlıklarından faydalanarak bugünkü bir olayı alakasız bir olayla ilişkilendirerek yapılan yalan haberler
  • Mevcut olumsuz bir algı üzerinden peşinen üretilen haberler
  • Kısa bir bilgi üzerinden çıkarsama yaparak kendi görüşünü bilgi gibi sunan haberler
  • Gerçeği bağlamından kopararak tepki çekecek şekilde sadece bir kısmına odaklanan tipte yalan haberler
  • İçeriği ve görseliyle beraber tamamen üretilmiş, uydurulmuş yalan haberler

 

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

85 − 77 =